Kasım 27, 2013

''Hep merak etmişimdir ,bir kelebek güvenli kozasından çıktığında ne kadar güzel bir hale geldiğinin farkında mıdır ? Yoksa kendini halen bir tırtıl olarak mı görür ?'' The Air I Breathe

Önündeki dağınıklığa baktı adam.Hayatı gibiydi masası da..
Nasıl ki neyin nerde olduğunu bilmiyor ve bir kalemi belki de dakikalarca arıyorsa kimin de hayatının neresinde olduğunu ve duygularını paylaşacağında kimi araması sorması gerektiğini bilmiyordu.Belki de saçma gelecek size.Herkesin içinde birisi vardır diyeceksiniz.Değil ama..Bazen aramak istesen de arayamazsın ya da aranacak kişi gerçekten de yoktur.

Sonra kalemi çarptı gözüne.Ve boş, beyaz yığın yığın kağıtlar.Yazılmak ve şaheserler çıkarmak ümidiyle alınıp bir kenara koyulmuş kağıtlar..
Atılmış demek fazla gelir diye düşündü adam.Çünkü her gün eli gidip gidip geliyordu bu kağıt parçalarına.Ama sonrası boş.Boş hissediyordu yani.Dış dünyaya anlatacak bir şeyi yoktu sanki.Sanki yaşadıkları yok olup gidiyordu beyninden.Ya da önemli bir şey yaşayamıyordu kimbilir. O yüzden düşünüp de bir türlü ilk adımı atıp yapılamayanlar sırasındaydı o kağıtlara ruhuyla dokunabilme işlemi.

Bilgisayar kullanmazdı hiç.Yaratıcılık denen şey varsa eğer onu yok ettiğini düşünüyordu.Teknoloji çıktığından beri duygular körelmişti ona göre.Sevgi, nefret, ihanet.. her şey kelimelerin üstüne yığıldığı bir kavram olarak sadece ben de burdayım demek adına yazılıp çiziliyordu nereye baksa.Gerçek duygular bazen ifade edilemezdi ona göre.Daha doğrusu bazı duygular özeldi ve içte kalmalıydı.Öyle görmüştü büyüklerinden.Anneyle baba çok yakın durmazlardı mesela.Ya da hala daha dedesinin yanında bacak bacak üstüne atamazdı.Belki de geri kafalılıktı bu.Belki de gidişata ayak uydurmalıydı.Karşı çıkmanın çözüm olduğu kaç örnek vardı ki önünde.
Hiç...
Sonra...
Sonra eskimiş, tahtaları oraya buraya sürünmekten çatlayıp rengi açılmış sandalyesini kavradı ucundan ve kendini bir misafir misali oturttu masasının başına.Hoşgeldin dedi içinden..Hoşgeldin ve umarım bir daha uzun zaman ayrı kalmayız.Özletiyorsun kendini.Yapma böyle..İçinde tuttukça ne kazanacaksın ki.Gel kağıtlar emsin mürekkeple beraber akan hislerini.
Gel kalemin mürekkebi bitsin senin gözlerin ağlamaktan kuruması yerine.
Gel kağıtlar istersen çöp olsun attığın mendillerin yerine.
Gel ki güldüğünde yazdıklarınla, çizdiklerinle başkaları da gülsün.Bencil olma dünyaya mutluluk dağıtırken.Çoğaldıkça artar denilen kavramın ilk örneğidir gülmek..

Ve en sonunda yürek, eller ve kelimeler birlik oldu.Masa sallanıyordu içinden gelenleri yazıya yetiştirmeye çalışırken.Aradan geçen bunca zamanda yazmadıklarını bir anda ortaya koymak çok zordu.Aklına gelenlerle kalemden çıkanlar hem bir bütün hem de birbirini tamamlamaya çalışan kelimeler silsilesiydi.Bilmiyordu ne yazdığını neler çıktığını o anda.Sadece hissediyordu çünkü.Ah o aklından geçenler..
Hani güneşin her şeyi parlattığı günlerde bulutların ya da bir çiçeğin fotoğrafını çekmeye çalışırsınız da gözünüzün gördüğüyle en iyi makinenin bile çektiğinde bir fark bir renk eksikliği olur ya.Hah işte öyle bir şeydi bu durum.

Edip Cansever'in de dediği gibi "Masa da masaymış ha.." dedirtecek bir durumdu gerçekten.Duygular, zaman, yaşanmışlık ve en önemlisi de sonunda bütün bu yüklerin birikintisinden kurtulma umuduyla kağıda kaleme sarılmış bir adam..erkekler ağlamaz bilincinin egemen olduğu bir durumda nasıl gösterebilirdi ki bir erkek sevgisini, aşkını , ayrılığını, üzüntüsünü, sevincini...
ve en sonunda yorgun ama güçlü, mutsuz ama mutlu ve bomboş ama dopdolu bir halde yaslandı kendi gibi yıllanmış ama yaşadıklarını söyleyemeyen sandalyesine.Belki de bugünden sonra onun gibi sandalye de başlardı dile gelip konuşmaya.Kimbilir..

Mutluluk ve mutsuzluk kavramlarının anlamsızlaştığı kara delikler ve bembeyaz günler.
Zaman ve zamansızlık arasındaki o sıkışmışlık hissi.
Yazmak ve yazmamak arasındaki o üşengeçlik.
Ve tek bir karar.
Yapmak ve yapmamak..

Zincirler kırılmak içindir demiştir birileri kesin.Yazan birileri vardır mutlaka her şeyi.
Ve herkesin hayatı yazmaya, yaşamaya değerdir.
Umarım hayatınızı yaşarken yazar ve yazarken de her harfinizden mutluluk duyar hiç pişman olmazsınız.
Her zaman bitirdiğim gibi mutlu olun diyorum sadece.
Hep tek başına anlamsız ve boş kelimelerden bir aydınlık yaratabilmek istemişimdir bir gün.
Ve umarım bir gün gerçek olacak bu..ben her zaman yazmaya devam edecem.Umarım siz de okumaya devam eder ve belki de bir gün kendi hikayenizi de yazmaya niyet edersiniz.
Aydınlık hayatlar dilerim :)

Hiç yorum yok:

트윗하기