Reşat Nuri Güntekin galiba okuyup da yazım tarzına aşık
olduğum, bana kitap okumayı sevdiren ilk yazar, Çalıkuşu da ilk kitaptır. Bütün
kitaplarını severim ve her biri benim için birbirinden değerlidir, bence
muhteşem ötesi bir yazar kısaca, yeri çok ayrı.
Geçen kütüphanede dolaşırken de okumadığım, gözümden nasılsa
kaçmış bir kitabına denk geldim, hemen de aldım tabi. Bu arada kütüphanede
dolaşmak galiba en büyük hobim. Bütün kitapları almak istiyorum okumasam bile.
Galiba kitapçı açmazsam iki gözüm açık gidecem, ruhum çöreklenecek üstünüze :D
Az önce de kitabın son kısmında “Boyunduruk” diye bir
hikayeye rast geldim. Aklıma doğruluğunu içten içe bildiğim ama bir türlü
yazmaya fırsat bulamadığım bir fikir geldi, okuduğum cümleyle..
Profesör olan bir adam var ve karısının boyunduruğu altında
20 senelik evlilikleri boyunca ezilmiş ha ezilmiş. İyice pısırıklaşmış bir
durumda. Kitabın bulunduğum kısmında yemek yapıyor misafirler için ve o sırada
şarkı söylüyor. Yazarsa şu cümleyi kuruyor:
...
“Onun ev halkından bir sır, hatta bir ayıp gibi sakladığı
biraz kısık, fakat çok tatlı bir sesi vardı.”
Adam mutfağı kendisi için bir sığınma yeri olarak görüyor,
çünkü orda ne karısı var, ne misafirler, ne ayıplanmak korkusu..
Çok narin bir denge. Bir insanla beraber olmak ve o insanın
yanında olmak istediğin kişi olmak. Yani kendinden ödün vereceksen o ilişki
bitmeye mahkumdur bence. Seni sen olduğun için yanında istemiyorsa kimi ve neyi
görmeyi umuyor, o zaman neden sen?, bir başkası da olabilir. Belli bir kalıba
uyman bekleniyorsa; herkes, sen olabilir o zaman. Ne ayrıcalığı kaldı kendin
olmanın.
Birileriyle ilişkiye başladıklarında kendileri olmaktan
çıkan çok insan tanıyorum, mutsuzlar ama, ya mutsuzluklarını kanıksadıklarından
ya da mutluluğu nerede bulacaklarını bilemediklerinden mutsuzluklarının farkında
dahi değiller. Farkında olanlar da korkuyorlar değişimden. Oysa ki değişim
iyidir. Ruh nefes alır. Monotonluk içimizi boğuyor. Hareket edip bir çok şeyi
yapmaya muktedirken neden yerimizde saydığımız cevabı kendinden bile saçma bir
çelişki.
Dünyayı mı gezmek istiyorsun? Her şey para gibi mi geliyor?
Değil ya değil. Buna kesinlikle inanıyorum. Her şey para değil arkadaş. Eğer istiyorsan
kimse seni yolundan döndüremez. Okul bir bitsin bu fikrimin doğruluğunu burdan
gittiğim yerleri paylaşarak gösterecem herkese, ahan da buraya yazıyorum. Gene
çok pis gaza geldim kendi kendime hakkımda hayırlısı :D
Ya da sevmiyor musun yaşadığın hayatı, o zaman yapmak istediğin
şeyi yap. Kararlı ol, önce kendini tanı ve sonra risk al!
“Kazananlar pes etmez, pes edenler kazanamaz.” demiş Ted
Turner.
Başarı başarıyı çeker, var olan şey zamanla çoğalır,
azalmaz. Sen istedikçe de önünde kimse duramaz.
Bu konu her durum için geçerli aslında. Hayaller bizim
hayata tutunmamızı sağlıyor. Yoksa hayat çok da matah bir şey değil yani.
Geliyorsun, yaşamak için çalışıyorsun ve yine çalışırken ölüyorsun, kimbilir.
Yaşamı yaşanmaya değer kılan tutkularımız, hayallerimiz ve bunları yaparken
yanımızda olmasını istediğimiz kişiler.
Yani benim nacizane fikrim birinin yanında sen değilsen,
kimsin? Olmak istediğin kişiysen konuşmaya lüzum yok, demek ki aslında onun
yanına gelene kadar kendini aramışsın sen. Ama değilsen zorlama be. Seni sen
olduğun için sevecek birini bulamamak önemli değil. Sen kendinle yaşamaktan
mutlu ol da gerisi hikaye. Ve belki hayal gibi gelecek sana yazdıklarım ama
hayallerden kurulmadı mı şimdiki dünya. Ve gelecek de yine hayallerden,
kurgulardan ibaret değil mi? O zaman gerçek tutkunu keşfet ve emin olduğunda
risk al. Emin adımlarla, önünü görerek yürünen yollarda tökezler ama asla düşez
insan. Çünkü havaya değil, gittiği yola bakıyordur.
Mutlu olun hep, sakın ola hayallerinizi ve kendinize
inancınızı kaybetmeyin.
İstediğiniz gibi bir hayat dilerim, hayaller gerçek olacak, yeter ki inancınız olsun..
“Hayat gerçekten ne ömür şeydi.”
Reşat Nuri GÜNTEKİN
2 yorum:
Ne kadan da hayata döndüren blog :")
Ne mutlu bana biraz gülümseyebildiysen :D teşekkürler efeniiiim :D
Yorum Gönder