Haziran 01, 2015

"bayım; bu gidişleriniz beni şair sizi şiir yapacak." Didem MADAK

Sevmesini bilmiyorsun. Ben her şeyimle hap hazır karşındayken görmüyor musun? Görmek mi istemiyorsun? Bir şey söyle. Hayatım boyunca sessizlik bu kadar sağır edici olmamıştı. Rüzgarın esişi senin nefesin. Boğazı getiriyorsun bana. Ağır ağır akıyor zaman. Zaten bana kalsa durdururum bende kaldığın zamanları. Bacaklarım titriyor, denizin tuzu dudaklarımda, kirpiklerimde, parmak uçlarımda.. Sonra ellerin geliyor. Yerde miyim sevgimin onca ağırlığıyla yoksa gökte miyim hafifliğinden ruhumun. Kim olduğunu unutunca mi sevmek olur yoksa kim olduğunu bulunca mi?

Her şey unutulur. Biliyorum. Kocaman dünyada bir kum tanesiyiz. Yokuz yani aslında. 3-5 nesil sonra adımızı hatırlamayacaklar bile belki. Nice kahramanlar hatırlanmıyorken, karşı koyduğumuz bir yel değirmenimiz bile yoksa kim neden hatırlasın bizi. Ama ben seni unutamam ki. Unuttu sanmak kulağa nasıl da basit geliyor. Yeniden yazılır üstüne başka sesler, görüntüler belki ama gün yüzüne çıktığın anlar niyetim bozulur, tek kelimem gitme olur. Gurur ne büyük kelime. İçi ne boş. Kırık testi gibi. Dolduruyoruz sanıp devam ederiz yalandan yaşamaya. Ama bitmez o doldurma. Sen koyarsın o senden habersiz siliverir emeklerini, hayallerini, kurallarını.. Bitmez o döngü çünkü dolmaz da testi.


Hani herkesin bir kabusu vardır derler ya. Benimki de arabayla uçurumdan düşmek, bilirsin, anlatmışımdır defalarca. Çok konuşurdum, ağzımı tutar, "yeter be" derdin de yine devam ederdim. Tabi başka mevzular bunlar. İşte o uçurumu bile sevdim ben senle. Belki anlamıştım sonunu tüm yaşananların da o yüzden hep sana doğru düşüyordum, seni görerek uyanıyordum kabuslardan. Hep sen vardın o uçurumun dibinde. Benim sonum sen olacaktın demek ki. Ama anlamak istemiyor insan. Ben her yolun sana çıkacağına inandım. Yetti bu bana. Oysa ki başkaymış, yalnızca korkularımı bastırmışım.

Herkes yaşayabilir birileri olmadan. Yaşayamam sanır ama yaşar. Ne güzel demiş Mevlana:
“Olmaz dediğin ne varsa olur.
Düşmem dersin düşersin.
Şaşmam dersin şaşarsın.
En garibi de budur ya;
Ölüm der durur yine de yaşarsın.


Şimdi yıllar geçti; tozlu sayfalar, dikenli ama yaralarımızı sarabildiğimiz yollar kaldı geride. Neler yaşadım senden sonra. 30’lar geçti, 40’ın ağırlığı bindi omuzlarıma. Her yaşanan yorgunluk bir sonrakini hafifletiyor ve direnci, inadı artırıyor yaşama karşı. Katır inadı var ya bende, hep söylerdin. Bir işe yaradı bak, şimdi söylesem gülerdik karşılıklı. Dudaklarından yüzünün her karesine yayılırdı kahkahan. 40 yaş kırışıklıkların çıkardı ortaya. Keşke dokunabilsem de tüm merak ettiklerim cevap bulsa. Ben yokken neler yaptığını anlatsalar hemen ve kalksa üstümden yılların tozu toprağı. Unutmak değil bu, seni kendimle beraber taşımak. Üstümde yolların kiri pası olsa da atabilmek bir sonraki adımı.

Hep geleceğe hasret yaşadım. Film izlerken bile sararak gidiyorum ki o sonu bir an önce göreyim, arada yaşananlar zaten sonun hazırlayıcısı ve niyeyse çok da önemli değil. Böyle yaşamak istemedim hayatı. Galiba kaybımız bu farkımızı anladığımızda başladı. Keyif almak istedin aramızdakinden, yaşadığımız anı yavaşlatıp durdurmak istedin belki de ama ben hep sonraki adımı düşledim tüm bunlar yaşanırken. Durduğun yer değil, baktığın nokta önemli. Ne saçma, zıtlıklar birbirini çekermiş. Ama sonunu kimse söylememiş. Zıtlıklar tetikleyici, ortak nokta bir arada tutucuymuş oysa ki, biri olmayınca kopmaya mahkummuş tutkalla yapıştırdığın.
Ne çok konuştum yine. Her zamanki gibi haklısın, ne şaşırtıcı. Yine başladığım gibi bitiriyorum o zaman, tek bir farkla. Sevmesini bilmiyorsun evet ama ben de kendimi sevdirmeyi beceremiyorum galiba. “Sevgi emekti..” cümlesini doğruluğu yankılanıyor içimde. Karşılıklı emek. Şimdi içimden de yolluyorum seni bunca zaman sonra, haberin olmasa da.

Hiç yorum yok:

트윗하기