Ne güzel yürekli insanlar var. Yaşarken harcadığım oksijene
bile acımama neden olan, kendimi sürekli sorgulamamı sağlayan insanlar.
Çok zenginiz aslında. Üstümüz başımız var, hiçbir gün aç
yatmıyor hatta kilomuza laf ediyoruz. Kafamız dağılsın diye müzik dinliyoruz
son ses. Çünkü kafa dağınıklığımız bunlarla toparlanacak şeylerden oluşuyor.
Yaşama telaşımız sözde. Ertesi günü nasıl çıkarırız diye düşünürken arka planda
bunun sadece kaygı duyma ihtiyacının sonucu olduğunu biliyoruz. Çünkü dertsiz
görünmek egomuzu tatmin etmiyor. Dert yaratıp onları yenmişiz gibi yaşamak
bizim amacımız. Mutlu olma şartımız kısır bir döngü içinde dönüp duruyor.
Kiminiz duymuştur sokaklarda kağıt toplayan Mehmet Abi’yi.
Ben az önce rastladım hikayesine. Yılbaşı sebebiyle ropörtaj yapan bir firma
ses olmuş ona. İyi ki de olmuş çünkü kendimi ne kadar fazla gördüğümü, şükretmediğimi
fark ettim.
Aza tamah değil bu, çoğu bile az gördüğümü ve “kim olduğumu
bilmediğimi” anladım.
Kimim ben hakikaten?
Benim ne vasfım var bu dünyada?
Gelecek için ne yapıyorum?
Vatanım ve bayrağım benim için bu kadar değerli diye her yanda
fink atarken onlar için çalılıyor muyum gerçekten?
Konuşmaktan başka ne
geliyor elimden?
Kendime soru sormak zor gelmeye başladı. Elimde avucumda ne
varsa şu 22 yılda biriktirdiğim artık yetmiyor. Sanki parmaklarımı ne kadar
sıkarsam sıkayım yine de aralardan kayıp gidiyorlar birer ikişer kum tanesi
gibi. Zamanın yıpratmalarına engel olamıyorum. Ne zaman ayağa kalkıp adım
atacak olsam geriye doğru gidiyormuş gibi hissediyorum. Yavaşlatıyorum kendimi
ve önce kendimden kurtulmam gerek biliyorum. Üstümdeki fazla benle en iyi
ihtimal yerimde sayabilirim. Mutlu olmanın en büyük hazine olduğunu söylerim
hep hem kendime hem de çevreme. Hala öyle. Mutluyum. Belki de bunları düşünmeye
yeniden başlamış olmam, gereksiz mutluluğumdan. Dert olunca fazlasını düşünmeye
tahammülü kalmıyor insanın. Ama ne zaman azalıyorlar işte o anda sorguluyoruz
kendimizi kimiz diye. Ya buna cevap veriyoruz başımızı dik tutup eğmeyerek, ya
da rüzgarına kapılıp gidiyoruz.
İşte Mehmet Abi’nin hikayesini ve herkes için yeni yıldan
dilediklerini okurken böyle hissettim. Canım acıdı. Hele ki onun için doğumgünü
düzenleyenleri görünce neler hissettiğimin tarifi yok. Duygusallık değil bu.
Dışarda bizden daha iyi yaşayan insanları görüp imrenirken, daha kötülerinin
olduğunun da farkına varmak. Şükretmek ve elini taşın altına uzatmak.
Umarım mutlu olursun be Mehmet Abi her nerdeysen ve ne
yapıyorsan. Güzel yürekli insan olmak asıl mesele. Kalp ile görmek ve yaşamak.
Biz güzelleştikçe etrafımız da renklenecek. Çünkü başka yolu yok. Ne demişler; “Yol
açık yola çık”. Başka şeyler için söylenmiş bu tabi ama her yere uyduruyorum
ben şu sıralar :) Kendi önünüzü açın çünkü tek engel sizsiniz.
Mutlulukla.
"Dünya her gün, her gün, her gün güneş doğarken deri değiştiriyor, yepyeni terütaze oluyor. İnsan, her insan, eğer insansa, her gün, her gün tanyerleri ışırken yeniden doğuyor. Toprağa düşen her tohum, toprağı yaran her filiz yenidir. Gökyüzü her ışıyışında yeniden kuruluyor, dünya yeniden kuruluyor her tan atışında, tohum yepyeni uçuyor, su yepyeni akıyor, ışık yepyeni akıyor. İnsan yüreği yepyeni yepyeni atıyor. Çiçek sevgiye duruyor, yürek sevgiye duruyor, şırlayıp gelen ışık sevgiye duruyor. Ölüm yok, diyordu Dursun Dede… İnsana ölüm yok. İnsan muhabbete, insan sevgiye doğuyor. İnsan sevgiye doğmuyorsa insan olamazdı, o zaman ölürdü işte… İnsan insana doğuyor.”
İnce Memed-Yaşar KEMAL
2 yorum:
Çok güzel alıntılar çok güzel yorumlar .. İnsanoğlu çoğu şeyi mutlu olmak bir için yapıyor ama bunun için çabalarken mutlu olmayı unutuyor .
Senin yüreğine sağlık :) Ve aynen öyle yaşamımızın kıymetini hiç bilmiyoruz öyle düz yaşayıp gidiyoruz maalesef.
Yorum Gönder