Nisan 16, 2018

"Her şeyi, her şeyi, bilhassa ruhumu hiç bulunmayacak yerlere saklamalı." Sabahattin ALİ

Hiç sevmem helvayı. Para versem üstüne yemem. Ölüm geliyor aklıma, ağzımda toprak tadı. “Bugün de helvamızı dünyanın şu şu yerinde ölen x kişisi için kaşıklayalım arkadaşlar. Ama güzelmiş de helvası, tereyağından da kaçmamışlar, bak geçen Sait amcanın mevlitteki pek üstüme tutmamıştı mesela. Doğruya doğru...” şeklinde uzayıp giden diyaloglar canlanıyor aklımda da içim ürperiyor.

Bak kavurma yanında pilav da öyle. Dini durumlar harici bir yerde yiyemem, garip geliyor.
Zaten hep Müslüman bayramlarının diğer dinlerin bayramlarına göre daha kasvetli ve ciddi olduğunu düşünmüşümdür. Onlar eğlenirken biz hep görev insanıyız. Hep ibadet, hep ibadet. Cennette görüşeceeez!

Yana yatmaz denmiş ama yerlan bir olmuş hacıyatmaz, Tanrı bile batıramaz denmiş de buzdağına kafa göz dalmış Titanic gibi bir haldeyim şu an aslında.

“Bundan sonra asla içinde üzgünlük hali geçen cümleler yazdırmıcam klavyenin tuşlarına canım bilgisayarım” diyeli bir kaç gün olmuşken, hayat güzel olmayan oyunlar oynayabiliyor insana. Onun da işi bu napsın, arada kendini hatırlatması gerekiyor demek ki.

Ha keşke Leyla ile Mecnun'daki ölüm gibi olsa gerçek hayattaki de, ponçik ponçik etrafta dolanıp tırpanıyla dürtse insanları, arada gıdıklasa ama almasa canlarını. 

“Hayatta hiçbir zaman kafamızdaki kadar harikulade şeyler olmayacağını henüz idrak etmemiştim.” demiş Sabahattin Ali. Böyle düşünmek istemiyorum. Şu an kaldıramıyorum bunu. Evet ölüm kader. Net. Nokta. Dünyaya geldiğin an belli ki zaten sonun. Neden bu ilk defa duymuşluk demek istiyorum kendime de içim almıyor işte.

Oysa ki bu yaşıma kadar beni üzen çok fazla şey olmadı. Yani üzülürsün tabi ama yıkıp da yerlerde süründüren demek istiyorum. Hatta aşka, paraya, işe, her şeye her şeye isyan edip ağlayıp sızlayan, sürekli kırılıp dökülen, dünyada her şey onun başına gelmiş gibi davranan kişiliklerden hiç haz etmem, düşünürken bile afakanlar basıyor. Herkesin derdi ne büyükmüş dedirtiyor. Kimse dert görmemiş, diğerininkini duyan burun kıvırıyor. Ya her şeyin çözümü var da bazılarının yok be. Değiştiremiyorsun da değil, yapabileceğin bir şey yok. Süpergüçler olsa ne güzel olurdu şimdi. Ya da birilerine can verebiliyor olsak. Benim hayatım bana fazla, al biraz da sen yaşa desem, çıkarsam eklesem aylarımı, yıllarımı onun hanesine, ne kadar varsa kardeş payı etsek.
Çünkü bencilim, sen olmadan yaşayamam desem.
Çünkü yaşamında kıymetini bilemedim, bilemiyorum, gaflet ediyorum belki de, nefsime yeniliyorum ama aslında tüm ömrümü istesen veririm desem. Anlar o da biliyorum. "Allah sıralı ölüm versin." der belki bilmiyorum. Aramıza girmesin lütfen bu sözler.

Yine de o soru hep kalıyor orda. Değiştiremeyeceğim durumlara karşı tepkim ne olmalı? Ne olmalı? Ne olmalı?

Güçlü durmalısın şimdilik Bilge. Madem yaşanacak şeyler var, o zaman karşısına geçmemelisin, karşı koymamalısın. Geçmesini bekleyip, kalanları kurtarmalısın. Ve onun da arda kalanların içinde olması için dua etmelisin. 

Bu kadar karar, bu kadar cümle dedim durdum da yine bencillik yapıcam bugün. Umut edip maya çalacam göle belki tutar diye..
Sen duamı biliyorsun Allah'ım.
Amin.

Ve son olarak kahrolsun bütün helvalar.
Yaşasın lohusa şerbeti ve bebek mamaları.
Tekrar amin.

Mutlu kalın.

Hiç yorum yok:

트윗하기